5 Aralık 2010 Pazar

işin aslı; lanet ve uçamayış üzerine.

işin aslı şudur ki, gün şu şekilde başladı;

sevgili başlangıçlarımızdan iki tanesi, etrafta dolaşan lanet mevzularından habersiz olacak ki 'bugün hava da güzel duruyor, uçarız ha' şeklinde konuşuyorlardı. bunu duyan e.d. içten içe şeytani bir gülüş attı ve aklından o an geçenler çiğdem, psp, ders notu ve diğer bütün lanetlerin ötesinde sonuçlara yol açabilecek güçteydi.

e.d. içten içe ingilizce sınavı olan ikinci sınıflar ve laneti usul usul üzerlerine çeken başlangıçlar uçamayacağı için kendilerinin 6 sortiyle yine kendilerini aşıp, bir kez daha cenabet olmadıklarını göstereceklerini düşünüyordu ve her şey içinden geçirdiği şekle bürünüyordu sanki.

hatıraya ulaşıldığında gördüğü kanatlar, yüzünde ince bir gülümseme halini aldı, gün uçuş günüydü. hatıra da durulduğunda eğitmenler kararsızlık çemberi oluşturup bir karar arıyorlardı ama bunu da iyiye yormayı bildi e.d. racon mu hatıra mı? eğer hatıra olabilirse 4-5 başlangıç uçabilecek sonra yine racona gidilecek ama racon'a gidilirse işte o zaman gün boyu eğitmenler ve cp'ler soaring yapacak cp adayları da az sayıda olmaları sebebiyle aşağı uç- yukarı çık'la yorulana kadar sorti dönebileceklerdi, karar bir kez olsun vucutlarına kalacaktı.

ve racon'a gelindi; racon hep korkutmuştu fabrikanın ordan başlayan ve bataklıklarla savaşmayı gerektiren uzun yürüyüşleriyle ama e.d. olaya egemendi kafasından geçeni gerçekleştirebiliyordu ve araçlar uzun bir süreden sonra içeriye kadar girebildiler. tek zorluk tırmanış kalmıştı ama tırmanış da sefanın mini minnacık cefası olabilirdi. araçtan çıkınca rüzgar ufak ufak tokatlar atarak ben burdayım dese de, umudu kıramadı. yamacın ilk yüksekliklerine erişince tokatlar şiddetlendi ve tırmanış- uçamama umutsuzluğu derken tırmanan herkesin yüzünde birbirinin aynısı mutsuzluk ifadeleri oluştu, saatler süren bir 20 dakika sonrasında parawaiting noktasına varıldı. artık e.d. dahil olmak üzere herkes biliyordu parawaiting laneti sinsi sinsi minibüslerine binmiş, eğitmenlerin kararsızlık çemberine katılmış ve raconda bağıra bağıra gülüyordu! e.d. kendi içindeki çatışmayı kazanmak için, kendini kandırmaya çalışıyordu. kanatlar ve harnesler birer tuğlaydı artık, sadece birer rüzgar önleyici tuğla. ve arkasında taşlar ve dikenler üzerinde oturan güruhumuzdan çeşitli zamanlarda aynı soru yükseliyordu 'yoksa dindi mi?' dinmiyordu ama e.d. biliyordu eğitmenler bir havalansalar rüzgarı dindireceklerdi, bu görevi olcay üzerine aldı; rüzgarla uzun uğraşları ve 'sen mi büyüksün ben mi?' dalaşı sonrasında altındaki bizlere acımayla dolu bir bakış attı ve rüzgarın kendini önce yamacın arkasına sonra da hatıraya kadar götürmesine izin verdi. rüzgar 'gel, uğraşma' demişti 'onlar hakettikleri laneti yaşıyorlar, seni hatıraya, uçan mutlu insanlara götürüyorum!'

günü özetleyen sahne hatıraya geri dönüldüğünde gerçekleşti, minibüslerinin içinde bekleyen 40 civarındaki kişi aynı sahneyi izliyordu; gün boyu uçan ve kanat katlayan insanların arasından uçuş yaparak günün amacını yerine getirmiş yegane eğitmen yavaş adımlarla, kendisini bekleyen minibüslere doğru yürüyordu.

1 yorum:

  1. merhaba hanımefendi. bloğunuz ve yazılarınız çok güzel. anlatımınız akıcı ve kolay okunuyor, sanki sohbet tadında. duygu ve düşünceleri ifade etmekte çok başarılısınız. umarım devam edersiniz yazmaya. sizi takip etmeyi çok isterim. rica etsem bloğunuza ABONE OL kısmını da ekler misiniz?

    YanıtlaSil